Hz. Türkistan olarak da anılan Hoca Ahmed Yesevi Çimkent yakınlarında bulunan Sayram’da dünyaya gelmiş, çocukluğu burada geçmiştir. Babası Sayram’ın âbid ve âlim şahsiyetlerinden Şeyh İbrahim, annesi ise Karasaç lakaplı Ayşe Ana’dır. Şeceresi Hazret-i Ali’ye dayanmaktadır. Annesi ve babası, o daha çocuk yaştayken vefat etmişlerdir, türbeleri Sayram’dadır.
Hikmetlerinde ve menâkıbında beyan edildiği üzere, babasının ölümünden sonra Arslan Baba’nın irşad dairesine girmiştir. Arslan Baba’nın Otırar Şehri’nde bulunan abidevi türbesi, onun tarihi bir şahsiyet olduğunun delilidir. Yesevi Hazretleri Arslan Baba’nın vuslatından sonra ilahi bir işaretle Buhara‘ya, oradan da Semerkand’a gider. Semerkand’da Şeyh Yusuf-ı Hemedâni’ye intisab ederek onun murakabesinde seyr û sülûk eder. Merv, Buhara, Herat, Semerkand gibi merkezleri dolaşarak manevi yolculuğunu tamamlar. Şeyhi Yusuf-ı Hemedâni’nin vefatından sonra bir müddet dergâhta halkın irşadıyla meşgul olur. Nihayet şeyhinin üçüncü halifesi olarak Yesi’ye döner.
Yesevi Hazretleri Arapça ve Farsça eğitimi almakla birlikte hayatının sonuna kadar Türkistan’da ana dili ile halka hitap eder; sonradan tedvin edilen “Hikmetleriyle” güzel ahlak, aşk ve barış dini olan İslam’ı anlatır. Yetiştirmiş olduğu binlerce talebeyi Hind kıtasından İdil boylarına, Çin Seddi’nden Tuna kıyılarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya gönderir.
Dervişleri tarafından sağlığında veya vefatından sonra bazı sözleri ve manzum nutk-ı şerifleri “Divan-ı Hikmet” adıyla derlenmiştir. Bunların bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Bunun dışında “Fakrnâme, Adâb-ı Tarikat, Makâmat-ı Erba’in gibi risaleler de kendisine atfedilmektedir. Menakıbının önemli bir kısmını XVI. asırda yaşayan Hazini adlı Yesevi dervişi derleyip kitaplaştırmıştır. Yesevi hazretlerinin İslam tasavvufu ve Türk kültür tarihi açısından en önemli özelliği, İslam’ı her türlü sapkın düşüncelerden arınmış olarak tertemiz umdeleriyle ele alıp “Dört Kapı-Kırk Makam” diye adlandırdığı Kur’an ve Sünnete uygun temel prensipler üzerine vaz’ etmiş olmasıdır. O, sohbet ve hikmetlerinde bu temel esasları ilk defa döneminin ve çevresinin anlayabileceği anadili Türkçeyi esas alarak da bir ilki gerçekleştirmiştir. Bu sebeple Yesevi, Türk Edebiyatı Tarihinde “İlk Türk Mutasavvıfı” olarak haklı bir şöhret kazanmıştır. Hiç şüphesiz bu ifade Yesevi hazretlerinden önce bir Türk sufisinin yetişmediği anlamına gelmez, fakat Yesevi hazretleriyle birlikte Türkçe bir aşk, irfan ve mana dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla Hazret-i Türkistan mahalli Türkçeyi vahyin gücü ile tezyin ederek semavileştiren ve anadilini bir “mana dili” haline getiren ilk Türk mutasavvıfıdır.
Diğer taraftan Pir-i Türkistan, adına izafe edilen Yesevilik yolunda yetiştirdiği tevhid ehli gerçek Hakk dostlarını, insanlığı Hz. Muhammed (a.s.) sevgisi ile yüceltmek, vahdet ve adalet bilincini yaymak, insanlığı ebedi saadetle tanıştırmak için Horasan’dan Anadolu’ya göndermiş ve İslam’ın yüce değerlerini büyük bir coğrafyada yaymayı başarmıştır.
Malum olduğu üzere ipekböceği kozasını içerden örer; onun Hz. Peygamber’in sünnetine uyarak altmış üç yaşından itibaren ömrünü halvette geçirmesi esasen münzevi bir muvahhid olmasından değil, yetiştirdiği alperenlerin manen tekâmülüne gönül desteği vermek istemesindendir. Erenlerin halveti maddi gıdanın kesilmesi, manevi gıda ile beslenilmesi ve bunun insanlık hayrına rahmete dönüştürülmesi hadisesidir. Yesevi Hazretleri’nin halvet hayatını da bu şekilde anlamak gerekir.
Hazret-i Türkistan Ahmet Yesevi bir büyük ahlak, aşk ve irfan adamı, fazıl bir Allah dostudur. O, sadece Yusuf Hemedani Hazretlerinin gönlünde yaktığı İslam’ın aşk ve irfan kıvılcımını kendinden sonraki taliplere aktarmakla kalmamış, yetiştirdiği aksiyoner alperenleri Asya’nın bir ucundan Avrupa içlerine kadar göndererek insanlara adalet, tevazu, birlik ve dirlik düşüncesini telkin ve tebliğ etmiştir. Yesevi Hazretleri, dönemin din ve kültür dili olan Arapça ve Farsça yerine, anadili Türkçeyi kullanmış, Türkçeyi bir ilim, aşk ve irfan dili haline getirmiştir. Sohbetlerinde irad ettiği hikmetlerinde Türkçeyi kullanarak geniş kitleleri etkileyen ilk Türk mutasavvıfı odur. Bugün geniş bir coğrafyada konuşulup yazılan edebi bir Türkçeden söz edilebiliniyorsa banisi Ulu Pir Ahmet Yesevi’dir. Diğer taraftan Ahmet Yesevi Hazretleri kendi zamanında İslam’ın doğru yoldan ayrılan ve umumi olarak Rafızîlik, Zındıklık ve Mülhidilik olarak nitelendirilen akım ve yollara karşı Kur’an ve sünnet bayrağını açan kişidir. O, Kuran’ın tanımlayıp Hz. Peygamberin uyguladığı ve telkin ettiği Gerçek İslam’ı halka anlatan bir mana insanı, Kuran’ın aşk ve irfana dayalı yorumcusudur. Nitekim Ahmet Yesevi denilince biz, Hz. Peygamber’in yaşadığı İslam’ı, bu İslam’ı anadiliyle herkesin anlayabileceği Türkçe ile anlatan ilk Türk mutasavvıfını ve yetiştirdiği aksiyoner alperenlerle İslam’ın tevhid ve hakikat nurunu cihana yaymak için çalışan gönül erlerini hatırlamaktayız. Hazret-i Türkistan sadece bizim milletimiz için değil, vaz’ ettiği mesajlarıyla da evrensel bir değerdir. Nitekim onun adına izafe edilen Yesevilik yolu esasen İslam’ın Türkçe yorumundan başka bir şey değildir. Cenab- ı Hakk, Peygamber (a.s.) ve insanlık sevgisini gönlünde toplayan bu abide şahsiyet, aşk ve irfanın, samimiyetin, hoşgörünün insana saygı ve sevginin önemli sembollerinden biridir.
Yesevi’nin menkıbevi hayatı Türkistan’dan Balkanlar’a kadar bütün Müslüman Türk yurtlarına yayılmıştır. Onun Yesi’de bulunan türbesi, bugün bütün Türk dünyasının manevi merkezi konumundadır. Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi Müslüman Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır etkisi devam eden bir Hakk aşığıdır. O, Türk dünyasında ilk defa mukaddes kitabımız Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den aldığı esasları sevgi ve bilgiyle yoğurarak kendi adıyla anılan Yeseviyye erkânının kaidelerini ortaya koyan gönül eridir. Şeriat ve hakikati gönüllerde buluşturan, bu mümtaz şahsiyet başta Yesi ve çevresi olmak üzere devrinde neşv ü nema bulan bütün sapkın fikirlere karşı Hz. Peygamber’in yaşadığı İslam’ın özünü temsil, telkin ve tebliğ etmiştir.
Ez cümle, XII. asırda bir çerağ uyandırmış ve bu çerağ büyük bir coğrafyada zaman zaman değişik isimlerle hiç sönmeyerek insanların gönüllerini aydınlata gelmiştir.
Alıntı:
Dîvân-ı Hikmet: Hoca Ahmed Yesevî, ed. Mustafa Tatcı, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Ankara 2016.